Geçenlerde saçı sakalı ağarmış bir yaşlı amca geldi. Aldığı ürüne parası çıkışmadı. Rica etti, verdim; ama söz verdiği zamanda getirmedi.
Geçen sene tanınmış bir meczup işyerine geldi, bir su botu aldı. Aylıkta parasını vereceğini söyledi, verdim ve söz verdiği gün getirdi. Allah var aklımdan da geçirmedim değil, aklı yerinde birçok insan getirmedi, sözünde durmadı yarı akıllı hiç getirmez, diye içimden geçirmiştim.
Şeker ve tuz aynı renk ama biri tatlı biri acı. Hayvanların yumurtaları da birbirine benzer; ama içlerinden çıkan yavrular başka renk ve boyutta.
Biz insanlar, bir damla sudan yaratıldık; kokmuş bir meniden şekil aldık. Hal böyle iken biz insanların düşüşünün de bir sınırı yok, ayetin ifadesiyle hayvandan daha aşağı bir konuma düşebiliyor. Yükselişinin de bir sınırı yok, melekleri bile geçerek cennet yolcusu olabiliyor. Bir yandan da yıkım da şer de zalimlikte haddi aşarak aşağıların en aşağısına düşerek cehennem yolcusu olabiliyor.
Yaratıcıyı bir türlü dinlemek istemeyen, Allah’ın sınırlarını aşmak için çareler arayan bu tehlikeli asırda, iman ve teslimiyetle güzelleşemeyen, durulamayan, yönünü bulamayan insan kaybedecek.
Kokmuş bir meniden dünyaya gelen biz insanlar, gücü elde ettikçe ayarlarımız değişerek istikametten ayrılabiliyoruz. Hız, haz, bencillik, maddeperestliğin, görülmenin anılmanın prim yaptığı bu çağda iman, nur, istikamet oluğundan akabilmek mücadele, ilim, dua, temiz çevre ve yardım ister.
İnsan kibrini, benliğini, aklını, öfkesini, şehvetini vasatın üstüne çıkararak önce kendine sonra çevresine zulmeder.
Kimsenin burnundan kıl aldırmadığı, egonun tavan yaptığı, kendimizi kutsadığımız bu asırda Üstat Bediüzzaman Said Nursi’nin şu sözü üzerinde düşünelim:
“Nedir bu gurur ve nedir bu gaflet? Nedir bu haşmet, nedir bu istiğna, nedir bu azamet? Elindeki ihtiyar bir kıl kadardır ve iktidarın bir zerre kadardır. Ve hayatın söndü, ancak bir şûle kaldı. Ömrün geçti, şuurun söndü, bir lem’a kaldı. Şöhretin gitti, ancak bir an kaldı. Zamanın geçti, kabirden başka mekânın var mı? Bîçare! Aczine ve fakrına bir had var mı? Emellerin nihâyetsizdir, ecelin yakındır. Evet, böyle acz ve fakrınla iktidar ve ihtiyardan hâlî bir insanın ne olacak hâli? Hazâin-i rahmet sâhibi Hâlık-ı Rahmânü’r-Rahîm’e, böyle bir acz ile îtimad etmek lâzımdır. O’dur herkese nokta-i istinad. O’dur her zaîfe cihet-i istimdad..”
İlk insandan beri dünyada hep insan vardı, şimdide var ve kıyamete kadar da olacak.
Peki, insan kimin eseri?
Allah’ın
İnsan kime ait?
Allah’a
İlk önce en iyi şekilde eğitilmesi ve gerçek sahibiyle buluşturulması gereken kim?
İnsan
Nasıl uslanır ve huzur bulur?
Allah’ın sınırlarını koruyarak ve kitabıyla amel ederek.
En güzel model kim?
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)
Üstadın ifadesiyle en çok hangi kuvveler terbiye edilmeli?
Kuvve-i şeheviye.
Kuvve-i gadabiye
Kuvve-i akliyye
Bun kuvveler vasatı aşarsa terbiye edilmezse ne olur?
Karkaşa, huzursuzluk, gözyaşı
Bu kuvveleri terbiye etmeden ve Allah’ın sınırlarını hiçe sayarak bir ömür geçirmek, hayat tarzımızı çevrenin, modanın, youtuberların istediğine göre oluşturmak her gün kırmızı ışıkta geçip de kaza yapmayı istememek gibi bir şeydir.
Geçtiğimiz kara yollarında hem yayaların hem sürücülerin daha huzurlu ve güvenli günler geçirebilmesi için belirli yerlerde trafik işaretleri vardır. Bu işaretler bizim için konulmuş işaretlerdir. Biz trafikte bu işaretlerin sözünü dinlediğimiz, vermek istediği mesajı aldığımız zaman kolay kolay kaza yapmayız.
Temsilde hata olmasın Rabbimiz’in koyduğu kırmızı ışıkları görmemek, tanımamak, hafife almak; helal haram dememek, günah sevap nedir takmamak bize bu dünyada ve sonsuzlukta kaybettirmez mi?
Yaratıcının sınırlarında durmamak ve dünyada huzur, güven, başarı aramak denize girip de ıslanmadan sahile çıkmayı ummaktır.
Bu, kendini çok zeki zanneden bir şoförün ben hem kırmızı ışığı tanımam hem de ceza ödemem, hem kaza yapacağıma da ihtimal vermem, diğer yayalar ve sürücüler de benim bu kural tanımazlığımdan asla zarar görmez demesinden başka bir şey olmasa gerek.
ALİ ALTAYLI