Bugün durup dururken aklıma şöyle bir soru geldi. Kendimle konuşmaya, dertleşmeye, yüzleşmeye başladığım sırada. Ey nefsim! Yaşın aldı başını gidiyor, yolun yarısını geçtin. Şu ana kadar hayatının merkezinde ne vardı, bundan sonra hayatının merkezinde ne olacak? Hayatının merkezine neyi koymayı düşünüyorsun?
Kendime sorduğum birinci soruya cevap aramaya başladım. Cevaplar zihnimde belirmeye başladıktan sonra kendimden utanmaya, tiksinmeye başladım. Geç de olsa boşa kürek çektiğimi fark ettim. Şu ana kadar hayatımın merkezine koyarak hırsla çalıştığım dünyalıklar sadece bana baş ağrısı, gönül sızı olmuş. En güzel yıllarımı içi boş bir ceviz, fitnesi ve talibi çok bir meta için harcamışım.
İkinci soruya cevap vermek ise hiç de kolay olmadı. Aklımda, kalbimde, ruhumda, dış dünyamda açılan bin bir türlü pencereleri kapatmada başarılı olabilecek miydim?
Gelin bir daha kendimize soralım birey, aile ve toplum olarak hayatımızın merkezinde ne, neler var?
Nefsimiz, hedonizm mi?
Kendi dışsal güzelliğimiz mi?
Hanımımız mı?
Kocamız mı?
Çocuklarımız mı?
Anne babamız mı?
Moda mı?
Youtuber, fenomenler mi?
Maçlar mı?
Siyaset mi?
Eğlence, bohem hayatı mı?
Menfaatlerimiz mi?
Kutsal kitabımız mı?
Hz. Muhammed (sav) mi?
Sahabeler mi?
Âlimler mi?
Partiler mi?
Cemaatler mi?
İşimiz mi?
Akıllı telefonlar mı?
Sinema ve diziler mi?
Konfor alanımız mı?
Dostlarımız, kankalarımız mı?
Aklımız mı?
Kalbimiz mi?
Sağlığımız mı?
Huzurumuz mu?
Sahte sevgililer mi?
Kitaplar mı?
Ahlak mı?
İbadetler mi?
İyi insan olmak mı?
Yeme içmenin kalitesi mi?
Zamanı keyifle öldürme dedikodularımız mı?
Kendimizi ve sahip olduklarımızı gösterme telaşı mı?
Hayvanlarımız mı?
Para mı?
Tarla mı?
Arsa mı?
Evler mi?
Otomobiller mi?
Hayatımızın merkezine aldıklarımızın kalitesi bizim kalitemizi belirliyor. Daima zihnimizde gönlümüzde olan, zamanımızı en çok olan ne, neler ise bir süre sonra onlar bizi yönetmeye, şekillendirmeye başlıyor.
Eğer hayatımızın içine aşkla şevkle bile isteye aldıklarımız sonsuzluk kârımızı, düşüncemizi, dinginliğimizi alıp götürüyorsa amaçla araç karışmışsa niyet bozulmuşsa bizi tek dünyalı insan haline getirmişse vay halimize.
Eğer hayatımızın içine aldıklarımız, sonsuzluk kazanımı için bir amaçsa bu amaçta da ısrarlı, kararlı, sebatlıysak ne mutlu bize!
Bakalım âlimlerin öncüsü Hz. Muaz Bin Cebel 35 yıllık bereketli bir hayatının merkezine neyi koymuştu ki, “âlimlerin öncüsü” olmuştu.
Peygamber Efendimiz (sav) in iltifatına mazhar olmuştu:
İman
İhsan
İstikamet
İstikrar
İstiğna
Biz neyi yanlış yapıyoruz ki, zamanımızın ve ömrümüzün bereketi olmuyor. Hayatımızın merkezine koyduğumuz yanlışlıklar acaba neler? Bugün biraz bu konuda düşünsek ne kaybederiz?
Hz. Muaz bin cebel oğluna şöyle diyor:
“Oğlum, dilini az kalbini çok çalıştır. Eğer dilin az, kalbin çok çalışırsa kalbin Rabbini görür.”
ALİ ALTAYLI