Bu nasıl bir derttir dermanı yoktur
Bedenimde değil ruhumda sızı
Görünmez bir yara acısı çoktur
Bedenimde değil ruhumda sızı
…
Kurşunsuz hançersiz kansız bir yara
Hiç bir tabip buna bulamaz çara
Keşke Mansur gibi çekseler dara
Bedenimde değil ruhumda sızı
…
diyor, Nesim’i Çimen bir türküsünde.
Ne yazık ki, en büyük acılar beden de değil, ruhta yaşanıyor ve ruhun hastalığı bedenin hastalığından daha tehlikeli, tedavisi güç ve uzundur. Fiziksel bir hastalığımız belirli bir süre sonra geçerken ruhi, psikolojik hastalıklarımız bizimle yaşamada kararlı olabiliyor.
Ünlü bir Kızılderili atasözü üzerinde düşünelim:
“Vücudun senden izin almaksızın yaşlanır. Ruhun ise sen izin vermedikçe yaşlanmaz.”
Ruh biz izin vermedikçe yaşlanmıyor; ama nereden besleneceğini bilmediği zaman hastalanıyor ve bedenimizi de korumasız, zayıf, çaresiz bırakıyor.
Bildiğimiz doğruları, inandığımız dinin gereklerini hakkıyla yaşamadığımız için depresyondan kurtulamıyoruz, demişti bir güzel insan olan arkadaşım. Dostumun dediği gibi çelişkili insan mutlu ve huzurlu olamıyor, içsel dinginliğe ulaşamıyor. Kâfir kâfir gibi yaşıyor; biz ise Müslümanız ama Müslüman gibi yaşamıyoruz çoğu zaman. Bu yüzden zihni, kalbi, ruhi hastalıklarımız bitmiyor.
Rabbimiz mükemmel bir kâinat fabrikası kurmuş ve bu fabrikanın nasıl işleyeceğini kitabıyla ve gönderdiği elçisi Hz. Muhammet (sav) ile bizlere bildirmiştir.
Hayvanlar, bitkiler, ağaçlar, madenler, melekler harfiyen Rabbimizin emrine itaat ederken biz insanlar bu noktada kafamızın dikine gidebilmişiz. İtaatten yüz çevirerek sınırlı aklımıza, nefsimize, modaya, bilime, gidişata, sınırsız özgürlüğe yönelebilmişiz.
İtaat edeceğimiz alanları, sınırları kendimiz belirlemiş, ilahi olandan yüz çevirmiş ve kendi ellerimizle kendimizi tehlikeye atmışız. Bundan en çok nasiplenen ise insan vücudunun yarısını oluşturan ruh olmuştur. Yani kendi ellerimizle ruhumuzu dinginlikten, iç huzurdan alıkoymuşuz.
Alanında uzman diyebileceğimiz terapistlerde sıra bulmakta niçin zorlanıyoruz, niçin hiç düşündük mü?
Depresyon hapları niçin en çok satılan haplar arasında?
İtaat, kelimesi çoğumuzun hoşuna gitmiyor.
Ben özgürlüğümü hiçbir şeye değişmem, diyor.
Parasız pulsuz yaşarım ama özgürlük olmadan yaşayamam, diyor.
Buradaki itaat, bir kulun bir başka kul önünde eğilmesi, aklını onun cebine koyması değil, kulun Rabbini ve Resulünü dinlemesi hayatını ona göre tanzim etmesidir.
“O rükû olmasa dünyada eğilmez başlar.”
Mehmet Akif Ersoy ne güzel ifade etmiş.
TDK’ya göre itaat kelimesi söz dinleme, boyun eğme ve buyruğa uyma anlamı taşımaktadır.
Aslında psikolojik hastalıklarımızın temel sebebi ruhun isyanıdır. Fıtratın bozulması, insanın kendi yaratıcısını görmemesi, hayatının içine katmak istememesidir, katsa da bunda hakkıyla başarılı olamamasıdır, herkesi memnun etmenin derdine düşmesidir, şirkle karışık çelişkili bir hayat yaşamasıdır.
Evimizdeki bir hayvanımız, bahçemizdeki bir ağacımız hastalansa iyi gelen ilaçları arayıp buluyoruz ve onları iyileştiriyoruz. Ya hastalanan ruhumuza çok iyi gelen Kur’an ve sünnet ilacını kullanmada niye ısrarcı değiliz?
Her gün dizi takibi yapar ama her gün vahiyle buluşmaz, kutsal kitabımızın ayetleri üzerinde düşünmezsek ruhumuz hastalanır.
Her gün sevdiklerimizin ismini anar, ama en güzel isimlerin sahibi olan Rabbimizin güzel esmasını anmazsak ruhumuz hastalanır.
Her gün dünyalık bir şeyler kazanır, ama kazandıklarımızla az da olsa başkalarını sevindirmezsek ruhumuz hastalanır.
Her gün akıllı telefonlarda gereğinden fazla zaman geçirir, abdestle beraber bir saatimizi alan beş vakit namazı kılmazsak ruhumuz hastalanır.
Midemizi tıka basa doldurur, bin bir hikmeti olan belirli günler ve aylardaki oruçları tutmazsak ruhumuz hastalanır.
Domuz eti yemeyi günah sayar, ama kul ve kamu hakkı yersek ruhumuz hastalanır.
Bildiğimiz doğruları yaşamaz, evde ayrı dışarda ayrı camide ayrı ticarette ayrı çelişkili bir şekilde dinimizi …mış gibi yaşarsak ruhumuz hastalanır.
İnsanlarla ve diğer canlılarla ilişki ve iletişimimiz Rabbimizin ve Resulünün istediği şekilde olmazsa ruhumuz hastalanır.
Dıştan görünen vücudumuzdaki hücrelerin yeterli besini alması onu sağlıklı kılar; dıştan görünmeyen ruhumuz ise güçlü imana, zikre, tefekküre, tevekküle, Rabbimize canı gönülden itaate ve intisaba ihtiyacı vardır. Bu olmadığı, bunu başaramadığımız zaman denizde boğulmak üzere olan bir insana benzer, geleceği karanlık olarak görür, diğer insanları da kendimize düşman görmeye başlarız.
Rabbimize canı gönülden yönelemediğimiz takdirde dünyanın en zeki, en uzman psikiyatri doktorlarına da gitsek uzun süre ruhumuzu sakinleştiremez, yeni orijinal bir sağlıklı hayatla bizi tanıştıramaz.
Cemil Meriç ne güzel ifade etmiş:
“Namaz psikiyatrik bir tedavidir. Çünkü namaz kılan, kendini yalnız hissetmez. O, en büyük güce bağlıdır.”
“Namaz kılan bir toplumun psikolojiye, zekât veren bir toplumun da sosyolojiye ihtiyacı yoktur.”
Namazda kalbin, ruhun büyük bir genişlemesi ve nefes alması mümkündür. Bu yüzden namaz kılan bir insan en yüce kudrete bağlanır ve ruhunu özgürleştirir.
Necip Fazıl Kısakürek Rabbimize itaati önceler ve şöyle der:
Gözüm, aklım, fikrim var deme hepsini öldür,
Sana çöl gibi gelen, o göl diyorsa göldür…
Yine kime ait olduğunu bilmediğim ve zihin defterimde kalmış olan şu ifade yine bize Allah (cc) ve Resulüne itaati tavsiye eder.
Allah ve Resulü ne diyorsa baş üstüne
Biz de gideceğiz bir gün taş üstüne
Aşağıdaki vermiş olduğum ayetler, Rabbimizi ve Resulünü hayatımıza hayat kılmamız, O’nları dinlememiz gerektiğini anlatır. O’nlara itaatin cenneti, O’nlara itaatsizliğin cehennemi içinde barındırdığını söyler.
Dünyada da aslında Rabbine ve Resulüne itaat eden cennetin fragmanını yaşar, huzurlu olur, dingin olur, ruhu hep sağlıklı ve genç kalır. Kendi aklına, egosuna, gücüne, parasına, nefsine, modaya, teknolojinin gücüne itaat eden ise cehennemin fragmanını yaşar; huzur bulamaz, ruhu iyileşemez, şikâyet ve isyanla ömür sermayesini bitirir.
Bu can benim, canım nasıl isterse öyle yaşarım; bu beden benim, kullanımı da bana aittir, bu mal benim istediğim yerde yerim demek gerçekte can, canan, beden ve malın sahibine itaatten yüz çevirmektir ve büyük bir kayıptır.
İşte bunlar Allah’ın belirlediği sınırlardır. Kim Allah’a ve Peygamberi’ne itaat ederse Allah onu, içinde ebedî kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. İşte en büyük başarı ve kurtuluş budur.
Kim Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberler, sıddîklar, şehitler ve sâlihlerle beraberdirler. Bunlar ne güzel arkadaştır!
Kim de Allah’a ve Peygamberi’ne isyân eder ve O’nun sınırlarını aşarsa Allah onu, içinde devamlı kalacağı bir ateşe sokar. Onun için zelîl ve perişan eden bir azap vardır.
Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve onlara itaatsizlikten sakının. Eğer itaatten yüz çevirirseniz, bilin ki, elçimize düşen açıkça tebliğ etmekten ibarettir.
Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Söylediklerini işitip durduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin!
Ey iman edenler! Allah ve Rasûlü sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman onlara uyun. Şunu bilin ki Allah kişiyle kalbinin arasına girer. Sonra hiç şüphesiz, hepiniz O’nun huzurunda toplanacaksınız.
Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat eder, Allah’tan korkar ve O’na karşı gelmekten sakınırsa, işte onlar ebedî başarı ve mutluluğa erenlerin tâ kendileridir.
De ki: “Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin. Eğer itaatten yüz çevirecek olursanız şunu bilin ki, Peygamber kendi vazîfesinden, siz de kendi vazîfenizden sorumlu tutulacaksınız. Şu kadar ki, ona itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz. Peygamber’e düşen, Allah’ın emirlerini apaçık bir şekilde tebliğ etmektir.
Allah ve Rasûlü bir meselede kesin ve bağlayıcı bir hüküm verdiği zaman, mü’min erkek veya mü’min kadının, kendileriyle alakalı o meselede başka bir tercihte bulunma hakkı yoktur. Kim Allah ve Rasûlü’ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.
Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin de sakın amellerinizi boşa çıkarmayın!
Savaşa katılmama hususunda köre günah yoktur, topala günah yoktur, hastaya da günah yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederse, Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirecektir. Kim de yüz çevirirse onu da can yakıcı bir azapla cezalandıracaktır.
Bedevîler: “İman ettik” dediler. De ki: “Siz henüz iman etmediniz. Fakat «biz, sadece boyun eğdik» deyin. Çünkü iman henüz tam olarak kalplerinize yerleşmemiştir. Eğer Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederseniz, Allah sizin amellerinizden hiçbir şeyi boşa çıkarmayacaktır. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.
Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin. Şâyet yüz çevirecek olursanız bunun zararı sizedir. Çünkü Peygamberimize düşen Allah’ın buyruklarını açıkça bildirmekten ibarettir.
Sonuç olarak özgürlük çağında ruhlarımız esir ve hasta; ruhun özgürlüğü ve şifa bulması ise hastane koridorlarında, doktor odalarında değil, güçlü bir maneviyatla Rabbimize ve Resulüne doğru yol almakta.
ALİ ALTAYLI