Ali Altaylı Kişisel Web Sitesi
Aa
  • Anasayfa
  • Tüm Yazılar
  • İnsan
  • Yaşam
  • Aile
  • Anladım ki
  • Zaman Gösterdi ki
Okunuyor: Gerçekten Peşinden Koştuklarımız Bizi Sonsuzluğa Taşıyacak Mı?
Paylaş
Ali Altaylı Kişisel Web Sitesi
Aa
  • İnsan
  • Aile
  • Yaşam
  • Anladım ki
  • Zaman Gösterdi ki
Search
  • YAZILAR
    • İnsan
    • Aile
    • Yaşam
    • Anladım ki
    • Zaman Gösterdi ki
Takip Et
  • Anasayfa
  • Tüm Yazılar
Kadir KATIRCI tasarladı.
Genel

Gerçekten Peşinden Koştuklarımız Bizi Sonsuzluğa Taşıyacak Mı?

Genel
Paylaş
PAYLAŞ

Bu dünyaya gelen her bir bireyin farklı farklı aşkları, tutkuları, ipsiz bağlandığı dünyalıklar vardır. Bu bağlanma, tutku, aşk, muhabbet öyle bir seviyeye gelir ki, bu uğurda insan kendini, sevdiklerini unutur; son nefesini verinceye kadar bu yolda enerjisini, sağlığını, ömrünün en güzel yıllarını harcar. 

Divan edebiyatının en güçlü şairlerinden biri olan Fuzûlî’nin dediği gibi

Nakd-i ömrün bir sanem aşkında sarf ettin tamâm

Ey Fuzûlî âh eger senden sorulsa bu hisâb

(Ömrünün varını put gibi güzel bir sevgilinin aşkı uğruna harcayıp bitirdin. Ey Fuzûlî, yarın senden bunun hesabı sorulursa vay haline.)

Peki, biz ömrümüzün varını nelere harcıyoruz, şöyle bir düşünelim.

Kimimiz ve çoğumuz mal, kimimiz ilim, kimimiz makam, kimimiz de şöhret, saygınlık için bir ömür veriyoruz.

Toplumumuzda zengin olmak sahte bir itibar sağladığı ve geniş imkânlara ulaşma vesilesi olduğu için birçoğumuz zenginlik peşinde koşarız.

Rabbimizin imtihan için verdiği mal, serveti kendimizden, sebeplerden, ondan bundan değil; Allah (cc) den bilir, cömert olur, kibre yönelmez, azgınlığa taşkınlığa girişmez,  verilen malı kalbimize koymaz, kulluğumuzu unutmaz, Salebe’nin durumuna düşmezsek o mal, ne güzel bir nimet olur ve bizi sonsuzluğa taşır. 

Aslında Rabbimizin imtihan için verdiği malla çoğumuz kendisine savaş açıyor, asıl nimet verenin, rızkımızı genişletenin, güç kuvvet saygınlık verenin, ticari zekâ verenin kendisi olduğunu unutuyoruz. Öyle bir unutuyoruz ki, o maldaki garibanın hakkını bile vermekte zorlanıyor, o malın getirdiği kibir derelerinde yüzüyoruz.

Bu konuda kel, kör, ala tenliyi anlatan Kutlu Nebi (sav) bize ne söyler:

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre kendisi, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işitmiştir:

“İsrâil oğulları arasında biri ala tenli (abraş), biri kel, biri de kör üç kişi vardı. Allah Teâlâ onları sınamak istedi ve kendilerine bir melek gönderdi.

Melek ala tenliye geldi:

– En çok istediğin şey nedir? dedi. 

Ala tenli:

– Güzel (bir) renk, güzel (bir) ten ve insanların iğrendiği şu halin benden giderilmesi, dedi. Melek onu sıvazladı ve ala tenlilik gitti, rengi güzelleşti. 

Melek bu defa:

– En çok sahip olmak istediğin mal nedir? dedi. 

Adam:

– Deve (yahut da sığır) dır, dedi. Ona on aylık gebe bir deve verildi. Melek:

– Allah sana bu deveyi bereketli kılsın! diye dua etti.

Sonra kele gelerek:

– En çok istediğin şey nedir? dedi. 

Kel:

– Güzel (bir) saç ve insanları benden uzaklaştıran şu kelliğin giderilmesi dedi. Melek onu sıvazladı, kelliği kayboldu. Kendisine gür ve güzel (bir) saç verildi. Melek sordu:

– En çok sahip olmak istediğin mal nedir? 

Adam:

– Sığır, dedi. Ona da gebe bir inek verildi. 

Melek:

– Allah sana bunu bereketli kılsın! diye dua ettikten sonra körün yanına geldi ve en çok istediğin şey nedir? dedi. 

Kör:

– Allah’ın gözlerimi iade etmesini ve insanları görmeyi çok istiyorum, dedi. Melek (onun gözlerini) sıvazladı. Allah onun gözlerini iade etti. 

Bu defa Melek:

– En çok sahip olmak istediğin şey nedir? dedi. 

O da:

– Koyun, dedi. Bunun üzerine ona döl veren bir gebe koyun verildi.

Deve ve sığır yavruladı, koyun kuzuladı. Neticede birinin vâdi dolusu develeri, diğerinin vâdi dolusu sığırı, ötekinin de bir vâdi dolusu koyun sürüsü oldu.

Daha sonra melek ala tenliye, eski kılığında geldi ve fakirim, yoluma devam edecek imkânım yok. Gitmek istediğim yere önce Allah sonra senin yardımın sâyesinde ulaşabilirim. Rengini ve cildini güzelleştiren Allah aşkına senden yolculuğumu tamamlayabileceğim bir deve istiyorum, dedi.

Adam:

– Mal verilecek yer çoook, dedi. 

Melek:

– Ben seni tanıyor gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendikleri, fakirken Allah’ın zengin ettiği abraş değil misin? dedi. 

Adam:

– Bana bu mal atalarımdan miras kaldı, dedi. 

Melek:

– Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin, dedi.

Sonra melek, eski kılığına girip kelin yanına geldi. Ona da abraşa söylediklerini söyledi. Kel de abraş gibi cevap verdi. 

Melek ona da:

– Yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin! dedi.

Körün kılığına girip bu defa da onun yanına gitti ve fakir ve yolcuyum. Yoluma devam edecek imkânım kalmadı. Bugün önce Allah’ın sonra senin sâyende yoluma devam edebileceğim. Sana gözlerini geri veren Allah aşkına senden bir koyun istiyorum ki, onunla yoluma devam edebileyim, dedi. 

Bunun üzerine (eski) kör:

– Ben gerçekten kördüm. Allah gözlerimi iade etti. İstediğini al, istediğini bırak. Allah’a yemin ederim ki, bugün alacağın hiçbir şeyde sana zorluk çıkarmayacağım, dedi. 

Melek:

– Malın senin olsun. Bu sizin için bir imtihandı. Allah senden razı oldu, arkadaşlarına gazap etti, cevabını verdi (ve oradan ayrıldı).   (Buhârî, Enbiyâ 51; Müslim, Zühd 10)

Yine bazılarımız da Rabbimizden ilim ister. Elde ettiğimiz ilimle şımarmaz, egomuz tavan yapmaz, insanlara tepeden bakmaz, var mı benim gibi demez, desinler görsünler diye niyeti bozmazsak bildiklerimizi önce yaşar, sonra da çevremize duyurmaya çalışır; mütevazı, edepli bir şekilde marifetullah ilminde ölene kadar sebat edersek o ilim bizi sonsuzluğa taşır. 

Bizi sarsan ve derin düşüncelere sevk eden hadis-i şerif üzerinde düşünmek gerek:

“Kıyamet günü hesâbı ilk görülecek kişi, şehid düşmüş bir kimse olup huzura getirilir. Allâh Teâlâ, ona verdiği nîmetleri hatırlatır, o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu îtiraf eder. Cenâb-ı Hak:

«– Peki bunlara karşı ne yaptın?» buyurur.

O kimse:

«– Şehid düşünceye kadar Sen’in uğrunda cihâd ettim.» diye cevap verir.

Cenâb-ı Hak:

«– Yalan söylüyorsun. Sen, ne kahraman adam desinler diye savaştın, o da denildi.» buyurur. Sonra emrolunur da o kişi yüzüstü cehenneme atılır.

Bu defa ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur’ân okumuş bir kişi huzûra getirilir. Allâh Teâlâ ona da verdiği nîmetleri hatırlatır. O da hatırlar ve îtirâf eder. Ona da:

«– Peki bu nîmetlere karşılık ne yaptın?» diye sorar.

O ise:

«– İlim öğrendim, öğrettim ve Sen’in rızân için Kur’ân okudum.» cevâbını verir.

Cenâb-ı Hak:

«– Yalan söylüyorsun. Sen, âlim desinler diye ilim öğrendin, ne güzel okuyor desinler diye Kur’ân okudun. Bunlar da senin hakkında söylendi.» buyurur. Sonra emrolunur, o da yüzüstü cehenneme atılır.

(Daha sonra) Allâh’ın kendisine her çeşit mal ve imkân verdiği bir kişi getirilir. Allâh Teâlâ verdiği nîmetleri ona da hatırlatır. O da verilen nîmetleri hatırlar ve îtirâf eder.

Cenâb-ı Hak:

«– Peki ya sen bu nîmetlere karşılık ne yaptın?» buyurur.

O şahıs:

«– Verilmesini sevdiğin, râzı olduğun hiçbir yerden esirgemedim, sadece senin rızânı kazanmak için verdim, harcadım.» der.

Hak Teâlâ:

«– Yalan söylüyorsun. Hâlbuki sen, bütün yaptıklarını ne cömert adam desinler diye yaptın. Bu da senin için zâten söylendi.» buyurur. Emrolunur, bu da yüzüstü cehenneme atılır.” (Müslim, İmâre, 152)

Yine kimimiz de makam ve şöhret için çalışır, dururuz. Çavuş olmak, muhtar olmak, şef olmak, imam olmak, müftü olmak, müdür olmak, başkan olmak, kaymakam olmak, vali olmak, milletvekili olmak, bakan olmak vb. Eğer o makamın hakkını veriyor, insanlığa hizmet ediyor, halkın derdiyle dertleniyor, sahada oluyorsak ve o makamın bize Rabbimizin bir ikramı ve imtihanı olduğu şuurundaysak o makam bizi sonsuzluğa taşıyor. Sayılı günlerimize bedel sonsuz bir hayat veriliyor.

Mal, ilim, makam, şöhret kaygan bir zemin. Büyük bir imtihan, bu imtihanı başarıyla vermek herkesin kârı olmasa gerek. 

Çoklukların, sayıların, rakamların, geçim derdinin, menfaat ilişkilerinin, hız, haz ve ayartının içinde kaybolduğumuz bu tehlikeli asırda belki de Rabbimizden en çok istememiz gereken ve sonsuzluk hayatını kazandıran yakarış şunlar olsa gerek.

Rıza, şükür, itaat, istikamet.

Rabbim ben senden razıyım, bana verdiklerine iyisiyle kötüsüyle razıyım, sen de benden razı ol diyebilmek, azlardan olup şükrümüzü çoğaltabilmek, Rabbimizin ve Resulünün (sav) sınırlarını aşmayarak itaat edebilmek, ölene kadar dosdoğru yol olan İslam yolundan ayrılmayarak imanlı bir kişi olarak ölebilmek en büyük kazanım olsa gerek.

Öncelikle rıza, şükür, itaat, istikamet yolundan Rabbim bizleri ayırmasın. 

Mal, ilim, makam ve şöhret ise bizi sonsuzluğa taşıyacaksa dünyada ve ahirette bize izzet verecekse Rabbim nasip etsin.

                                                                                                                                 ALİ ALTAYLI

You Might Also Like

Bu Cesur Ruh, Aktivistler Dünyayı Ayağa Kaldıracak

Hangi Sofra Bizi Ötelere Taşır?

Kazananlar ve Kaybedenler

Zihinsel Üretim ve Gözlemlerim-14

Sosyal Sorumluluk ve Sonsuzluğun Yudumlanması

Ali Altaylı 13 Ekim 2025
Bu yazıyı paylaş
Facebook Twitter Whatsapp Whatsapp Email Copy Link Print
Paylaş
Önceki yazı https://www.7deniz.net/kuresel-sumud-filosu-hakkinda-16-ulkeden-ortak-aciklama Bu Cesur Ruh, Aktivistler Dünyayı Ayağa Kaldıracak
Yorum bırak

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ali Altaylı Kişisel Web Sitesi
Takip Et

Kadir KATIRCI tasarladı.

Welcome Back!

Sign in to your account

Lost your password?