Yaşadığımız bu çağda görsellik, dış görünüş, imaj altın devrini yaşıyor. Moda adı altında harcanan paraların haddi hesabı yok. Marka giyinemediği için evde problem çıkaran ebeveynini zora sokan gençlere ne demeli? Gözümüzün yönü içe mi dışa mı, başkalarına mı? Kaybolan özümüz, içimiz nerede gören var mı? Acaba dışımızı kusursuz kılmak için harcadığımız enerjinin büyük bir karşılığı var mı? Peki, bir insan dışını güzelleştirerek kaliteli, olgun, aranan insan olabilir mi? Bizim adımız bile anılmazken bizi varlık âleminde iyi bir konumda yaratan Rabbimiz daha çok dışımıza mı içimize mi bakıyor? Şu mübarek günde bugün bu konuya kafa yoralım.
Bizim dışımızı neler oluşturuyor önce buna bakalım:
Vücut yapımız (kısa, uzun boylu olmamız, güzel yakışıklı olmamız, burun, göz, kaş, ağız, saç şeklimiz, el, kol, ayak)
Giydiğimiz kıyafetler, ayakkabılar
Kolumuza taktığımız saat
Vücudumuzun çeşitli yerlerindeki takılar, dövmeler
Kullandığımız telefon
Oturduğumuz ev ve içindeki eşyalar
Bindiğimiz araba
Statümüz
Sahip olduğumuz imkânların tümü (holdingler, şirketler, oteller, işyerleri, arsalar, bahçeler, tarlalar, hayvanlar vb.)
Bedava verilen sağlık, zaman ve enerjiyi bir ömür dışımızı güzelleştirmek için harcasak elde ettiğimiz sadece bitmez tükenmez huzursuzluk, derin bir boşluk, gösteriş, benlik, şan şöhretin verdiği şaşkınlık, şişkinlik ve taşkınlıktır.
Özü ihmal ederek sadece dışa yatırım, bir toplumda kalitesiz, menfaatperest, bencil, nemelazımcı, maskeli; hazzını, nefsini, şehvetini ilah edinen insan gruplarını çoğaltır. Toplumun menfaatini hiçe sayarak “beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın” zihniyeti oluşur biz insanlarda.
Bizim içimizde neler var şimdi de ona bakalım:
Beyin
Kalp, gönül
Gözümüzün yönünü dıştan içe, başkalarından kendimize acilen çevirmemiz gerekiyor. Niçin mi? Çünkü aranan, arzu edilen, kaliteli, ciddi, dengeli, oturaklı, vakarlı, ahlaklı, vizyon sahibi insanlar önce beyin, gönül ve niyetlerini güzelleştirenlerdir.
Gözümüzün yönünü dıştan, kimin ne yapıp ettiğinden bir an önce çevirip içimize eğilerek, yönelerek şu üç konuya kafa yormamız gerekiyor:
Nefsimizin şımarıklığını gemleme
Kendi hatalarımızla yüzleşme
Hayallerimiz, hedeflerimiz ne durumda
Peygamberimizin büyük cihat olarak gördüğü nefisle mücadelede ne durumdayız. Elimizdeki akıllı telefonları, evimizdeki büyük ekranları heva için mi kullanıyoruz yoksa Huda, eğitim, keşif, için mi kullanıyoruz? Büyük bir su kütlesine benzeyen nefsimizin önüne büyük engeller koymak için mücadele vermezsek istediğimiz medeniyete ulaşmak hayal olacak. Hem dünya hem sonsuzluk hayatımız zarara uğrayacaktır. Asrımızda ekranlar aracılığıyla iyice şımartılan nefis, akıl, vicdan, ruhu, kalbi dinlemeyerek krallığını ilan etmiştir. Aldatmalar, gayri meşru yaşantılar, taciz, şevksizlik, cinayetler, huzursuzluklar, boşa harcanan zamanlar şımartılan ve bir türlü yola gelmeyen nefsin eseridir.
Necip fazıl Kısakürek nefsi içimizdeki sadık köpeğe benzeterek şöyle der:
Hep nefis çıkar karşıma ölüp ölüp dirilsem
İnsandan kaçmak kolay kendimden kaçabilsem
Gözümüzün yönü ne yazık ki başkalarında. Kim ne yapmış kim ne etmiş. Komşu koltuk takımlarını dün değiştirdi. Kim zengin kim fakir. Kimin kaç evi var, kimin kaç koyunu var, kaç arsası var. vb. Gözümüzün yönünü yanlışlarımıza yöneltmemiz bizi kaliteli insan grubuna dahil ediyor. Bilmemiz gerekir ki, bir insan kendisiyle uğraşarak güzel insan haline geliyor. İçimizdeki hastalıklı yanları ancak ve ancak dışarıyla sanal âlemle ekranlarla ilgilenmeyi bırakıp içimize yolculukla tedavi edebiliriz.
Ralph W.Emerson: “ Başkalarının yanlışları ve kötülükleriyle uğraşarak ruhunu karartma, düzeltilmesi gereken tek insan kendinsin.”diyor.
Vücudumuzdaki beyin ve kalbi ancak büyük hedeflerle işlettirebilir; nefsin baskısından kurtarabiliriz. Hemencecik kendimize soralım. Büyük hedeflerim var mı, varsa ben bu hedefler için her gün az da olsa bir şeyler yapıyor muyum diye? Beynimi az da olsa her gün okuyarak spor yaparak özümü manevi hastalıklardan temizlemeye çalışarak besliyor muyum diye? Hedef ve vizyonu olan kişiler dışla çok ilgilenmeyip kendileriyle mücadeleye başlarlar. Hazlarının, şehvetlerinin, nefislerinin esirliğinden kurtulup ruhunu özgürleştirirler. Büyük hayali, tutkulu hedefi olmayanlar, boş egolarını balon gibi şişirecekler, hazlarının peşinde bir ömrü heba edeceklerdir.
Ali Altaylı