Okulların açılmasına çok az bir zaman kaldı. Çocuklar, gençler daha güzel bir gelecek için eğitim yuvalarımızla buluşacaklar. Hepimiz biliyoruz ki, eğitimli insan güneş gibidir etrafına ışık saçar; cahil insan ise ışık saçmak yerine kendi karanlığına diğer insanları da çeker. Eğitimsizliğin bedelini bir ömür önce bireyin kendisi, sonra herkes öder.
Eğitimin amacı aklı açmak, özü güzelleştirmek, hayat boyu okuma ve gözlemleme alışkanlığı kazandırmak, insana sınırlarını hatırlatmak, değişen dünyada kendi kimliğimizle var olabilmek, Yaratıcı, vatan ve millet sevgisini yüreklere nakşetmektir.
Özellikle bu yazımda eğitimin dört önemli ayağına değineceğim.
Birincisi:
İnsanı gerçek sahibiyle tanıştırması, sevdirmesi, barıştırmasıdır.
İkincisi:
Belirli bir vizyona yönlendirmesi ve hayat boyu okuma, araştırma, sorgulama alışkanlığı kazandırması.
Üçüncüsü:
İnsana haddini, sınırlarını, acziyetini bildirmesi.
Dördüncüsü:
Gerçek hayatla tanıştırmak, meslek sahibi olmaya yönlendirmek.
Eğitim yuvalarının insanı gerçek sahibiyle tanıştırması, sevdirmesi, barıştırması gerekir. Anne babasından ayrı düşen ya da hiç anne babasını tanımamış olan bir birey nasıl ki, istenilen gücü kendinde bulamazsa Rabbini tanımayan, tanıştırılmayan bir birey de bu zorlu dünya geçidinde istenilen gücü kendinde bulamaz. Bu sonsuz boşlukta bizi savrulmaktan, kula kulluktan, hazların kölesi olmaktan, geçici sevgililere tutularak bir ömrü heder etmekten kurtarıp özgürleştiren katıksız, iyi anlaşılmış bir Allah (cc.) sevgisidir.
Rabbimiz bizim gerçek sahibimiz, terbiye edicimiz, yol göstericimiz, dayanak ve yardım noktamızdır.
Ünlü fizikçi Arşimet:
“Bana bir dayanak noktası verin, Dünya’yı yerinden oynatayım.” diyor.
Bediüzzaman Said Nursi dayanak noktasının önemini şöyle açıklar:
“Ey nefis! Seni tutup düşmekten muhafaza eden Zât-ı Kayyûma dayan. Senin mevcudiyetinden dokuz yüz doksan dokuz parça Onun uhdesindedir. Senin elinde yalnız bir parça kalır. En iyisi o parçayı da Onun hazinesine at ki rahat olasın.”
En büyük dayanak noktası olan Rabbimiz (cc) ile öğrencilerimizin hakkıyla tanışması, buluşması onları güçlü, özgür ve özgüvenli kılacaktır.
Rabbimiz âlim esması gereği her şeyi biliyor, bize ise onun ilminden çok azı verilmiştir. En iyi bilen ve en iyi terbiye eden, hayata hazırlayan O, dur. O’nun gösterdiği yoldur.
Güçlü bir hedef ve okuma tutkunu olmak bizi güçlü kılıyor. Öğrendikçe ne kadar da az şey bildiğimizi anlıyoruz. Merak ve keşfetme duygusuna öncelik eden hiç şüphesiz kitaplardır. Kitap okuma sevgisiyle dolup taşan bir birey, dünyanın en huzurlu, kıymetli, özgür ruhlu insanları arasına girer.
Seneca kitap okumanın önemini vurguladığı şu sözü dikkate değerdir:
“Kitapsız yaşamak kör sağır ve dilsiz yaşamaktır.” der.
Hedefsizlik insanı yorar ve yavaş yavaş hasta eder. Hedefsiz insanın ne kendine ne yakın çevresine ne de topluma vereceği büyük bir hizmeti olamaz.
Montaigne hedefin önemini ne güzel ifade etmiş:
“Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder. Çünkü her yerde olmak, hiçbir yerde olmamaktır.”
Eğitimin en önemli unsurlarından birisi de insana haddini, sınırlarını, acziyetini bildirmesidir.
Öğrendikçe olgunluğu, mütevazılığı, sorumluluk şuurunu, acziyetimizin büyüklüğünü arttırmayan bir eğitim bizim benliğimizi, egomuzu, şişiriyor; Hak ve insanlarla ilişkilerimizi bozuyor. Adeta küçük tanrıcıklara dönüştürüyor bizleri.
İnsan haddinin, sınırlarının, acziyetinin farkında olmazsa eğitimli ama terörist, eğitimli ama sorunlu, eğitimli ama işinin hakkını vermeyen, eğitimli ama amcasının cenazesine gelmeyen, eğitimli ama çok bencil, eğitimli ama maddeperest, eğitimli ama eleştiriye tamamen kapalı, eğitimli ama anne baba, konu komşu, eş dost hakkına riayet etmeyen insan sayısı çoğalır. Aklın vahiyle beslenmemesi, kalbin sahte sevgilerin konaklama yerine dönüşmesi, aşırı mal mülk tutkunluğu, dışta değer arama düşüncesi tek dünyalı yaşama düşüncesini geliştiriyor.
Montaigne:
“İnsanlar başaklara benzerler, içleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler.” der.
Aldığımız eğitim, akıllı, zeki, başarılı olma yönümüz bizi şımartmamalı, egomuzu beslememeli, diğer insanları küçük göstermemelidir.
Başarıyı, aklı, zekiliği veren Rabbimiz olduğunu görmeli, bize ait güzel olan her şeyi Yüce Yaratıcının bize ikramı olarak görebilmeliyiz ki taşmayalım, şaşmayalım, şımarmayalım. Başarıyı kendinden bilen Benlik, kibir duvarlarını yıkamayan bir birey tek kanatlı bir kuş gibidir.
Bediüzzaman Said Nursi’nin şu sözleri konumuza açıklık getirir:
“Sen öyle bir za’fiyet, acz, fakirlik, miskinlik gibi hallere mahalsin ki, ciğerine yapışan ve çok defa büyüttükten sonra ancak görülebilen bir mikroba mukavemet edemezsin; seni yere serer, öldürür.”
“Fakr-ı mutlak, acz-i mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz!”
Rabbimiz çok güçlü ve her şeye muktedir biz ise çok fakiriz. O dünyadaki bütün mülkün sahibidir, biz ise çok az bir mülke geçici bir süre sahibiz. O güneşin, zamanın, tüm canlıların, yeryüzünün, gökyüzünün sahibi biz ise kendi organlarımızın bile sahibi değiliz. O kadar cömert ve zengin ki tüm insanlar ellerini açtıklarında sadece Allah (cc) isterler.
Dünyaya imtihan için gönderilen her insan çok aciz ve devamsızdır. Her an hastalanabilir, bir musibet gelip onu bulabilir, anlık bir kalp kriziyle dünyasını değiştirebilir. Çocukluk ce ihtiyarlık dönemi insanın acizliğini tesciller. Rabbimiz ise daima diri ve devamlıdır.
Öğrencilerimizi gerçek hayatla tanıştırmak, meslek sahibi olmaya yönlendirmek büyük önem arz etmektedir.
Ne yazık ki, günümüzde birçok öğrenci gerçek hayatla tanışmadan günlerini geçirmektedir. Sanal âlem öğrencilerimizi hazırcı, doyumsuz, dayanıksız, sabırsız hale getirmektedir.
Hepimizin bildiği gibi belirli yaştan sonra meslek sahibi olmak zorlaşıyor. Birçok alanda kalifiyeli insan aranıyor, bulunmakta zorlanılıyor. Birçok meslek grubu son temsilcisinin ölümüyle son bulacak. Çırak- usta ilişkisiyle yetişen yeni nesil azalıyor.
Bir gencin ekmeğini kazanabileceği, geçimini sağlayabileceği bir meslek grubuna yönlendirilmesi büyük önem arz etmektedir. Bir an önce ekonomik özgürlüğe ulaşması bir gencin hayattaki en büyük başarısıdır.
Ne yazık ki günümüzde dili iyi laf yapan ama her işte çalışmak istemeyen, rahat ve geliri çok bir iş arayışında olan, çok kısa sürede büyük imkânlara sahip olmak isteyen, mesleki yeterliliği olmayan, gerçek hayatın kurallarıyla çok geç tanışmış, tanıştırılmış insan sayısı artıyor.
ALİ ALTAYLI